Belki de insanoğlunun en merak ettiği sorulardan biridir gerçek aşk nedir, yaşadığım aşk mı bağımlılık mı? Gerçek aşk nedir sorusunun cevabını anlayabilmek için dışarıdan eleştirel bakmak veya belirli veriler almak yerine öncelikle karşımızdaki kişiyi bırakalım ve kendimize bakalım.
Bizim bulunduğumuz zihin yapısı aşkı inşa edecek bir zihin yapısı mı yoksa bağımlılığı inşa edecek bir zihin yapısı mı buradan başlayalım. Genelde insanlar ilişkilerinde çok komplike şeyler düşünür, hayatımdaki kişinin eski sevgilisi var, ailesi böyle arkadaş çevresi şöyle, daha önceki ilişkimde ben çok kırılmıştım o da çok kırılmış diye düşüncelere girerek ilişkiyi çok fazla komplikeleştiriyor.
Gerçek aşk nedir diye soruyorsanız ilk önce bütün bu karmaşalardan arının, uzaklaşın ve kendinize bakın. Sizin bilincinizde kendinizle ilgili ne kadar kompleksleriniz, yoksunluklarınız, sıkıntılarınız yetersizlikleriniz varsa bunlar bağımlılığın eşleşebileceği çok önemli noktalardır.
Diyelim kişi kendini çok güvensiz hissediyor ve güvensiz hissettiğinde (tabii ki burada dış dünyadan gelen etkiler geçmişte yaşanan travmalar gibi birçok şey olabilir) güvensizlik hissimizi birisi dışarıdan hayatımıza girip bize kol kanat gerip bizi güvende hissettirecek şekilde tamamladığında biz orda o anlık tamamlanmış hissediyoruz. Yani şöyle düşünün bizler puzzle’ın bir parçasıyız ve içrek kısımlarımız var ve bu içrek kısımlar aslında bağımlılığın gelip oturacağı yerleri oluşturuyor.
Biz kendimizle ilgili ne kadar kendimizi geliştirmekten yoksun kalırsak bağımlılığın oluşabileceği ilişki ihtimali de o kadar artıyor. Biz güvensiz hissediyoruz karşımızdaki insan güven veriyor, etraflıca diğer özelliklerine hiç bakmadan bize o anlık nasıl hissettirdiğine odaklanarak diyoruz ki işte aradığım insan bu! ama baktığımızda burada tamamen tamamlanma hissi var.
Filmler de, kitaplar da veya konuşmalarda bu tamamlanma hissi çok romantik bir şekilde; “Sen benim diğer yarımsın, gelişinle tamamlandım” gibi sözcüklerle size aktarılıyor. Eğer bir bağımlılığınız dışarıdan tamamlanıyorsa size kötü bir haberimiz var… Bu tarz ilişkiler uzun
vadede yüzde yüz yıkımla sonuçlanıyor. Çünkü bizler yarım değiliz, eksik veya yoksun da değiliz. Aslında hayat bize böyle olmadığını anlatmak için bir sürü deneyimleri karşımıza çıkarıyor.
Tamamlanmak ne demek?

İçsel anlamda eksik hissettiğiniz bir durumu karşınızdaki insan kapatıyorsa örneğin; maddi açıdan sıkıntıdayken karşınızdaki insan sırf parası sebebiyle sizin yanınızda duruyorsa, bu tutumundan dolayı sizden ilgi görüyorsa veya genelde dış dünyaya açmadığınız bir noktayı karşınızdaki insan çok seviyorsa tamamlanmış hissediyoruz ve kabul görüyoruz.
Bütün mesele aslında içrek olan tüm parçalarınızın tamamlanması. Elbette çiftler yeri geldiğinde birbirinin eksik taraflarını tamamlarlar ama bu bir bağımlılığın tamamlanması mı yoksa özgürleşerek, gelişerek birbirinizin yoksunluklarını birlikte tamir etmek mi buna bakmak gerekiyor.
Genel anlamda bakıldığında beta beyin dalgasında kendini henüz tam olarak yontmayı becerememiş, o sivri köşelerini çözmemiş belirli sıkıntılarını komplekslerini çözememiş insanlar olduğumuzda direk bağımlılığa bağlı ilişkiler kuruyoruz.
Şöyle düşünün o yoksunluk size mutsuz, eksik, kötü hissettiriyor bu kötü hissetme aslında vücudunuzun burada bir problem var buna odaklan ve bu durumu çözelim çağrısı. Bu yoksunluğu dışarıdan çözmeye başladığımızda bağımlı oluyoruz. Sizin hissettiğiniz eksikliği bir başkası sevip kapatınca aslında siz otomatik olarak o kişiye bağımlı hale geliyorsunuz. O benim hayatımda varken ben mutlu hissediyorum, her şeyimi seviyorum, o benim hayatımdayken ben tam hissediyorum diye düşünüyorsunuz. Hemen bunun ardından özellikle beta beyin dalgasındaysanız kaybetme korkusu oluşmaya başlıyor. Bağımlılığı burada anlamaya başlıyoruz. O yok olursa ben ne yaparım? Aslında burada ki korkuda karşımızdaki kişinin hayatımızda olmayışı değil kendi mutluluğumuzu yitirme egosuyla korkmaya başlıyoruz ve diyoruz ki o giderse ben tekrar mutsuz olacağım.
En büyük sıkıntı ise çoğu kişinin bu ilişkilere aşk demesi ve yaşadığı travmalar sonrasında ise “bak aşık oldum zarar gördüm, aşık oldum yenildim, aşık oldum aşk acısı çekiyorum” demeye başlamasıdır.
Peki gerçek aşk nedir,gerçek aşk bu mu?

Gerçek aşk beta beyin dalgasında yeşerebilir mi? Beta beyin dalgası mutsuz ve eksik hissettiği için dışarıdan sürekli bağımlılık inşa edecektir bu bağımlılıklar sigaraya, kahveye yönelme veya aşırı yemek yeme gibi olabilir ya da kişilere olabilir.
Alfa beyin dalgası ise prensip olarak çok fazla bağımlılık inşa edecek beyin dalgası değildir. Yoksunluğunuzu tamamlayacak ilişkiler çekmek yerine kendi evriminize destek olacak, sizinle birlikte büyüyecek, yeşerecek insanları çekmelisiniz. İşte o zaman karşılıklı gelişen, birbirini kısıtlamayan, birbirinin canını yakmak yerine yaralarını saran iki insan ilişkisine tanık oluyoruz. Ancak ve ancak böyle ilişkileri inşa edersek insanoğlu olarak gerçekten aşka layık olmaya başlayabiliriz.
Karşınızdaki insana ne sunduğunuza bakmanızı istiyorum.
Dışsal anlamda yapay bir şey mi sunuyorsunuz yoksa içsel anlamda bir hazine mi sunuyorsunuz buna bakmak gerekiyor. Eğer içsel bir hazineniz var ise dışsal olanın geçiciliği önemini yitiriyor o zaman “acaba ben şöyle olursam, beni sevmez mi ” değil, “ben zaten bu hazineyim, benim ruhum bu ve karşımdaki insan da bu ruha geldi, ben bu ruhu kaybedemem, yitiremem, bu ruh benim doğam” diyeceksiniz. İşte o zaman kaybetme korkusu yavaş yavaş erimeye başlıyor.
Düşünsenize aşkınızı özgürleştirerek, birbirinizi yücelterek, yaralarını sararak, destekleyerek yaşadığınızı ve bunların içerisinden kaybetme korkusunu da çıkardığınızı o zaman gerçekten aşk sihirli bir ana dönüşecektir. Her birimiz bu sihirli anları oluşturmak
ve yaşamak için bu dünyaya geldik.
Önce kendimizden başlayarak sonra etrafımıza yayarak insanoğlunun tekrar aşkın istilası ile dünyayı değiştirmesine hazır olabiliriz. Adım adım sabrederek, ruhumuzu ve bedenimizi inşa ederek filmlerden daha güzel bir aşka yelken açabiliriz. Gerçek aşk nedir diye sorulduğunda “yaşadığım duygudur” cevabını vermeniz dileğiyle.
